eğitim öğretim ile ilgili belgeler > tiyatro oyunları, skeçler, piyesler, oratoryolar

KARIN AĞRISI (TİYATRO OYUNLARI, SKEÇLER, PİYESLER, ORATORYOLAR)

 

(Bir perdelik komedi)

ŞAHISLAR

ZEYNEP (Hizmetçi kız, 17 yaşında) -ORHAN (Evin oğlu, 11 yaşında) -TÜRKÂN (Evin kızı, Orhan´ın kardeşi, 10 yaşında) - FATMA KADIN (Apartmanın kapıcısı, 50 yaşında).

(İyi döşenmiş güzel bir oda, dipte kapı görünür. İki yanda birer kapı vardır. Solda bir kanepe, sağda büyük bir koltuk. Ortada bir masa, yanlarında sandalyeler vs.)

 

1. SAHNE

Orhan - TürkAn - Zeynep - Sonra Fatma Kadın

Perde açıldığı zaman iki kardeş, soldaki kanepede oturmuşlar kitap okumaktadırlar. Zeynep, elinde bezle odanın tozunu almakta, bir yandan da türkü söylemektedir:

ZEYNEP (Köylü ağzıyla türkü söyler):

Sarı zeybek şu dağlara yaslanır, Yağmur yağar, silAhları ıslanır, Deli gönül bir gün olur uslanır. Yazık oldu telli duru şanına, Eğil bir bak mor cepkenin kanına!

ORHAN - TÜRKÂN (Nakaratı baştan tutturarak): Yazık oldu telli duru şanına, Eğil bir bak mor cepkenin kanına!

ZEYNEP - A! Siz de mi türkü çağırmaya başladınız çocuklar! Siz dersinize bakın. Sonra anneniz darılır.

ORHAN - Sen bizde ders çalışacak kafa bırakmıyorsun ki!

TÜRKÂN - öyle ya, sen avaz avaz türkü söylerken biz nasıl çalışabiliriz!

ZEYNEP - Vallahi bilmem ama, ben türkü çağırmadan çalışamıyorum.

TÜRKÂN - Neden?

ZEYNEP - Bilmem, hemencecik canım sıkılıyor, işe elim varmıyor. Bir türkü tutturdum mu iş görmek daha tatlı geliyor.

ORHAN - Ne iyi şey vallahi! Keşke biz de senin gibi, bir yandan türkü söyleyip bir yandan çahşabilseydik, ne iyi olurdu! Halbuki bizim söylememizi bırak, senin (bilgi yelpazesi.net) söylemen bile kafamızın içini altüst ediyor, çalışabilirsen çalış!

ZEYNEP - Madem öyle, ben de söylemem, ne yapayım! Zaten artık işim bitti. Bütün tozlar alındı. (Bu sırada kapı çalınır) Kapı çalınıyor, gideyim bakayım kim geldi. (Dipteki kapıdan çıkar.)

ORHAN (Zeynep çıktıktan sonra tatlı tatlı gülerek) - Hoş bir kız doğrusu şu Zeynep! İnsanı amma eğlendiriyor!

ZEYNEP (Çıktığı kapıdan girer. Arkasından da Fatma Kadın gelmektedir.) - Postacı gelmiş de, Fatma Kadın size haber vermeye çıkmış.

ORHAN - Gel bakalım, Fatma teyze. Nasılsın?

FATMA - Eksik olma oğlum, iyi diyelim de iyi olalım.

TÜRKÂN - Nasılsın, Fatma teyze, ne haber?

FATMA - İyilik, sağlık güzel kızım.

ORHAN - Hani mektuplar?

FATMA - Mektup yok.

ORHAN - Hani postacı geldi diyordun?

FATMA - Postacı gelmesine geldi, geldi amma, size mektup falan getirmedi.

TÜRKÂN - öyleyse bize ne haber vermeye geldin?

ORHAN (Gülerek) - Yani, size mektup yok demek için geldin ha?

FATMA (Biraz sıkılmış gibi) - Evet yavrum.

ORHAN - PekAlA, iyi ettin de geldin. Annem evde yok. Bizim de derslerimiz bitti, canımız sıkılacaktı.

ZEYNEP - Aşkolsun sana, Orhan!

ORHAN - Ne var Zeynep!

ZEYNEP - Darıldım doğrusu (Başım öbür yana çevirir.)

TÜRKÂN (Zeynep´e) - Ne var? Ne oldu? Orhan´a niye darıldın? Ne dedi ki sana?

ZEYNEP - Daha ne diyecek! Fatma teyze gelmese, canı sıkılacakmış. Demek ki ben can sıkıcı bir insanım!

ORHAN - Oho! Nerden nereye? Buluttan nem kapan adam gördüm ama, senin gibisini görmedim.

ZEYNEP (Anlamamış gibi bakarak) - Bulut mu? Ne bulutu? Ben bulut falan kapmadım...

TÜRKÂN (Gülerek) - öyle derler. Zeynep, sen aldırma.

ORHAN (Fatma Kadınla konuşarak) - E, anlat bakalım, Fatma teyze, ne var, ne yok?

FATMA (Elini karnına bastırıp iki büklüm olarak) - Of! Aman... Yine karnım ağrıyor. TÜRKÂN - Ne o? Hasta mısın Fatma teyze? Nen var?

FATMA - Vallahi bilmem kızım, ne zamandan beri karnımda kımıl kımıl bir şey kımıldayıp duruyor. Sanki bir hayvan var...

TÜRKÂN - Hayvan mı?

ORHAN - Hah hah ha! Amma yaptın sen de Fatma teyze!

ZEYNEP (Atılarak) - Olur olur! İnsanın karnında hayvan bulunduğu çok görülmüştür.

(Orhan´la TürkAn Zeynep´e bakışırlar. Zeynep onlara, Fatma Kadın »örmeden, gizlice bir işaret yapar.)

ORHAN (Zeynep´in işaretini gördükten sonra) - Ya! Ya! Evet! İnsanın karnında solucan olur, böcek, olur, neler olmaz !

FATMA (Korkarak yerinden fırlar) - Aman Allahım! Ne söylüyorsun? Benim karnımda şimdi solucan mı var? Ne yapacağım ben şimdi!

ZEYNEP - Bunda korkulacak bir şey yok, Fatma teyze! Çıkarırız.

FATMA - Çıkarır mısınız? Çıkar mı hiç?

ORHAN - Çıkar elbette! Bir çocukta (Şahadet parmağını göstererek) nah bu kadar solucan vardı da çıkardılar.

TÜRKÂN -- Hem belki solucan değildir de...

FATMA - Nedir?

TÜRKÂN - Böcektir.

FATMA - Böcek mi? Aman Allahım! Gördünüz mü başıma gelenleri! (Yerinden fırlamak ister. Zeynep onu tutup yeniden oturtur.)

ZEYNEP - TelAş etme, meraklanma sen. Biz onu şimdi çıkarırız.

FATMA - Nasıl çıkaracaksınız?

ZEYNEP - Senin nene lAzım canım! Sen onu bize bırak.

ORHAN - Girdiği gibi çıkması da kolaydır.

FATMA - Peki, böcek midir, solucan mıdır, her ne ise, bu hayvan benim içime nasıl girdi acaba?

ORHAN - Nasıl girecek! Ağzından girdi. Yani, yediğin şeylere dikkat etmemişsin. MeselA, salatayı iyice yıkamadan yemişsin....

FATMA - Tövbeler tövbesi öyleyse! Bundan sonra bir daha salata yemem!

TÜRKAN - Yo! Yemin etme! Salata yersin, niçin yemeyeceksin! Yalnız, iyice yıkadıktan ve üzerinde hiç bir toz, kir kalmadığını gördükten sonra yersin. Salatanın, iyice temizlendiğine inanmadığın yerlerde, meselA, lokantalarda falan yemezsin.

FATMA - Lokantada yemek yediğim yok ki zaten! Ondan yana hiç merak etme. (Biraz durduktan sonra) Demek karnımda bir hayvan bulunduğu muhakkak ha!

ZEYNEP - O muhakkak. Fakat solucan mı, yoksa böcek mi, bunu da şimdi anlayacağız. FATMA - Nasıl anlayacaksınız?

ZEYNEP (Orhan´a) - Ne diyorlar ona, söylesene! Hani canım arkasından bakıyorlar da bir şeyin içinde ne var ne yok görüyorlar?

ORHAN - Röntgen, yani doktorluk dilinde radyografya.

ZEYNEP - Hah işte! Radyo, radyo! Bizde radyo var. Dur gideyim ben içerden getireyim... (Koşa koşa soldaki kapıdan çıkar.)

FATMA (Başını ellerinin arasına alarak iki yanına sallanır) - Gördün mü başıma gelenleri! Şimdi ben ne yapacağım! (Orhan´a dönerek) Bana baksana kuzum...

ORHAN - Buyur Fatma teyze?

FATMA - Gelin biz bu işten vazgeçelim...

ORHAN - Hangi işten?

FATMA - Canım işte bu, solucan mıdır, kurt mudur, böcek midir, her ne karın ağrısı ise...

ORHAN (Bir kahkaha atarak) - Hah ha! Karın ağrısı! İyi buldun teyze! Eh ne yapalım diyorsun sen?

FATMA - Onu çıkarmaktan vazgeçelim diyorum.

TÜRKÂN - Neden?

FATMA - Korkuyorum kızım... Olduğu yerde bıraksak olmaz mı?

TÜRKÂN - Sen bilirsin amma, Fatma teyze, o zaman bu karın ağrısından bir türlü kurtulamazsın.

ORHAN - Hem bu kadarla kalsa iyi!

FATMA - Ya daha ne olacak?

ORHAN - Ne olacak! Karnındaki böcek veya solucan gittikçe çoğalacak. Bir seneye kalmaz, karnının içinde böcekler, solucanlar, kıvıl kıvıl oynaşmaya başlar.

FATMA (Yerinden fırlayarak) - Aman Allah! Aman Allah! (Dipteki kapıya doğru gider.) ORHAN - Ne o nereye gidiyorsun?

TÜRKÂN -- Kaçıyor musun yoksa?

FATMA (Kapıdan çıkarken) - Hayır, hayır, şimdi geleceğim. Odamı açık bırakmıştım, kapıyayım da geleyim. Solucan mıdır, böcek midir, ne karın ağrısı ise şunun bir çaresine bakalım... (Çıkar.)

 

2. SAHNE

Orhan - TürkAn - Zeynep

(Fatma Kadın dipteki kapıdan çıkarken soldaki kapıdan radyoyu kucaklamış olarak, Zeynep içeri girer.)

ZEYNEP (Kucağındaki radyoyu masanın üzerine bırakarak) - Of! Canım çıktı! Amma da ağırmış! ORHAN (Yerinden kalkıp onun yanına yaklaşarak) - Peki, ne yapacaksın şimdi?

ZEYNEP - Ne yapacağım! Fatma Kadını radyonun arkasına geçirip, içini seyrediyormuş gibi yapacağım... Sonra...

TÜRKÂN - Eh, sonra?

ZEYNEP - Sonra, "Senin kanımda; böcek var!" diyeceğim. "Hani kırmızı-siyah benekli bir böcek vardır ya, işte ondan!" diyeceğim. Sonra, ağızdan böceği çıkarır gibi yapacağım ve "bak işte çıktı!" diye göstereceğim!

ORHAN - Peki amma, ne göstereceksin?

TÜRKÂN - öyie ya, Fatma Kadının karnında böcek olmadığına, olsa bile bizim onu çıkaramayacağımıza göre, ona "bak işte çıktı!" diye ne göstereceğiz.

ZEYNEP (Duralar) - Bak işte bunu düşünmemiştim.

TÜRKAN (Bir kahkaha atarak) - Yalancı doktorun mumu işte böyle yatsıya kadar yanar! Şimdi ne yapacaksın, söyle bakalım?

ZEYNEP - Vallahi bilmiyorum. Ne yapacağımı bilmiyorum amma, muhakkak bir şey yapmalı! Hem de çabuk! (Odanım içinde telAşla gezinmeye başlar.)

ORHAN (Ona uzun uzun bakıp (bilgi yelpazesi.net) alaylı alaylı gülümsedikten sonra) - Merak etme, Zeynep. Ben sana böcek bulacağım!

ZEYNEP (Ellerini çırparak Orhan’ın yanına koşar) - Sahi mi söylüyorsun? Nereden?

ORHAN - Senin nene lAzım! Bulacağım işte. Hemen tıpkı senin istediğin böcekten!

TÜRKÂN (Ağabeyine doğru gelerek) -- Nerden bulacaksın o böceği?

ORHAN - Unuttun mu canım? Hani dün tabiat bilgisi gezintisinde kırlarda böcek toplamadık mı idi? Benim topladıklarım arasında üç tane de o böcekten var. Hava alsınlar da ölmesinler diye, üzeri delikli bir kutuya koymuştum. İkisi ölmüş bile olsa biri herhalde canlıdır. Dur getireyim. (Koşa koşa sağdaki kapıdan çıkar.)

 

3. SAHNE

TürkAn - Zeynep - Fatma Kaduı - Sonra Orhan

(Orhan sağdaki kapıdan çıkarken dipteki kapıdan Fatma Kadın içeri girer. Korka korka ilerler. Etrafına bakımı:)

ZEYNEP (Bir sandalye çekerek) - Gel otur bakalım Fatma teyze. Radyo hazır. Şimdi karnının içini gözden geçireceğim. Kıvıl kıvıl kımıldayan ve içinde cirit oynayan o yaramaz hayvan kimmiş anlayacağız.

FATMA - Peki sonra?

ZEYNEP - Sonra da mübarek mahlûku çıkaracağız.

FATMA - Nasıl çıkaracaksınız? Canım acımasın sakın?

TÜRKÂN - Amma da tatlı canım varmış ha, Fatma teyze!

FATMA - Demek acıyacak ha?

ZEYNEP - Merak etme teyze, tereyağından kıl çeker gibi çekip çıkaracağım onu senin haberin bile olmaz. Hadi gel otur bakalım.

(Fatma Kadın, korka korka sandalyeye yaklaşır. Eli ayağı titreyerek oturur.)

ZEYNEP (Onu sandalyeye iyice oturtmaya çalışarak) - Şöyle otur, Fatma teyze. Arkana iyice yaslan... Hah şöyle. Serbest dur. Başını dik tut. Tamam. Şimdi hiç kıpırdama. Böcek ürkmesin.

(Bu sırada sağdaki kapıdan Orhan girer.)

ZEYNEP (Radyoyu getirip Fatma Kadın´in kucağına koyarak) - Dikkat! Muayene başlıyor. Bir, iki, üç... (Eğilir, radyonun kafesinden içeri bakar.) Gördüm, gördüm!

ORHAN (Radyoya yaklaşarak) - Dur ben de bakayım... FATMA - Aman durun ben de göreyim.

TÜRKÂN (Güler) - Sen nasıl görebilirsin ki teyze! İnsan kendi kamının içini görebilir mi? FATMA - O da doğru ya.

ORHAN (Radyonun kafesinden içeri bakarak) - Hani nerede? Ha! Gördüm. Uzun kırmızı siyah benekli, teşbih tanesi kadar bir böcek, oynayıp duruyor!

FATMA - Aman! Üzerime fenalıklar basıyor! Şimdi bayılacağım.

ZEYNEP - Aman bayılma! Sonra böcek de seninle beraber bayılır, çıkaramayız. Biraz daha sabret. Sonra sevincinden düşüp bayılacaksın!

TÜRKAN (Orhan a) - Dur bir de ben bakayım da tamam olsun. (Radyoya yaklaşır. Kafese gözünü uydurarak bakar.) Aman ne güzel hayvan! Tıpış tıpış da bir yürüyüşü var!

FATMA - Çabuk olun çocuklar. Çıkaracaksanız çıkarın. Yoksa şimdi hafakanlar basacak. Çabuk olun diyorum size? Hem de bakmadan da çıkaramaz mı idiniz sanki?

ORHAN - Nasıl çıkarabilirdik ki!

FATMA - Neden?

ORHAN - öyle ya. Her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır. Solucanı dışarı çıkarmak için kullanacağımız yol başka, böceği çıkarmak için yine başka! Doktorlar da ilAç vermeden önce hastalığın ne olduğunu inceden inceye gözden geçirmezler mi?

ZEYNEP - Değil mi ya!

TÜRKÂN - Hadi şimdi tedaviye başlayalım. Hastalığın mikrobunu bulduk...

ZEYNEP - Sen radyoyu kaldır masanın üzerine koy Orhan. Sen de arkana iyice yaslan ve başını yukarı kaldır, ağzını aç Fatma teyze.

FATMA - Ağzımı mı açayım? Sakın ağzımdan içeri başka böcekler girmesin?

TÜRKÂN - Merak etme, ağzını açar açmaz böceği çıkaracağız. O çıkar çıkmaz da sen hemen ağzını kapatırsın.

FATMA - Hadi ağzımı açıyorum, çıkarın bakayım böceği... (Ağzını açar, sonra tekrar kapar.) Durun, bir şey soracağım:

Böceği nasıl çıkaracaksınız? Maşa ile mi, yoksa cımbızla mı?

TÜRKÂN (Gülerek) -- Maşa ile olur mu hiç?

ORHAN (Gülerek) - Cımbızla olur mu hiç?

FATMA - Ya ne ile?

ZEYNEP- Türkü ile!

FATMA - Türkü ile mi?

ZEYNEP - Sen hele ağzını aç bakayım... Nasıl çıkaracağımızı böcek çıktıktan sonra görürsün! Başını kaldır, ağzını aç! Tamam!

(Zeynep, Fatma Kadının sağına, TürkAn da soluna geçerler ve omuzlarından tutarlar. Orhan, bulundurduğu kutuyu elinde tutarak Fatma Kadının arkasında durur ve hep bir ağızdan "Palandöken Dağında" makamından, türküye başlarlar.)

Hey böcek, güzel böcek, Hemen uçup gelecek. Fatma teyze yaslanmış, Şimdi rahat edecek. Gel bakalım dışarı, Seni gidi haşarı, Geçsin artık şu ağrı, Haydi çık güzel böcek.

ORHAN (Bağırarak) - Çıktı, çıktı!

TÜRKÂN - Aman tutalım!

ZEYNEP - Durun ben tutayım!

FATMA (Yerinden fırlar) - Hani bakayım, nerede yezit? (Zeynep, Orhan´ m kutuyu açıp yere bıraktığı böceği yakalar.) İşte! Vay hınzır vay! Demek sen Fatma teyzenin karnını gıdıklayıp duruyordun ha! Şimdi sana nasıl bir ceza verelim?

ORHAN - Onu sonra düşünürüz. Şimdi Fatma teyzeye geçmiş olsun diyelim.

ZEYNEP ve TÜRKÂN (İkisi beraber) - Geçmiş olsun, Fatma teyze!

FATMA - Eksik olmayın yavrularını. Oh! öyle rahat ettim ki! Artık şu karın ağrısından kurtuldum...

ZEYNEP - İnşallah bir daha böcek yutmazsın!

FATMA - Tövbeler tövbesi! Bir daha hiç bir şeyi iyice yıkamadan, temiz olduğuna güvenmeden yemeyeceğim... Bu bana iyi bir ders oldu. (Zeynep´e bakarak) Amma, Zeynep kız. Sen de usta bir hekimmişsin de benim haberim yok! Ne duruyorsun burada? Git bir muayenehane aç, doktorluk et! Dünyanın parasını kazanırsın. Ben artık seni önüme gelene methedeceğim...

ZEYNEP (Onun sözünü keserek) - Sakın ha!

FATMA - Neden?

ZEYNEP - Neden olacak! Benim diplomam yok! Diplomasız doktorluk etmek yasaktır. Hem zaten, benim doktorluk etmeye de hiç niyetim yok. Bunun gibi, elimden daha ne işler gelir amma, ben halimden memnunum. Benim işim bu evde iş görmek. Bu bana yetişir.

ORHAN - öyle ya. Her insanın bir işi vardır. Ondan başka daha birçok şeyler bilir amma, tuttuğu işi bırakmaz. O bilgilerinin yardımıyle asıl işinde ilerlemeye (bilgi yelpazesi.net) çalışır. Bizim Zeynep´in de bilgileri onu bize daha faydalı yapacak ve kendisini daha çok sevdirecek. Aferin Zeynep! ZEYNEP (Fatma´ya) -- Ha, sonra bir şey daha var.

FATMA - Ne o?

ZEYNEP - Sakın kimseye karnından böcek çıktığını söyleme.

FATMA - Neden?

ZEYNEP - Neden olacak! Kimse inanmaz. Sonra senin kafanın içinde böceklerin yuva yaptığını söyleyip seninle alay ederler. Karışmam bak! O zaman senin de beyninin içine kurt girer. Karın ağrısından kurtuldun, bu sefer baş ağrısına tutulursun. Karnından böceği kolayca çıkardım amma, kafanın içinden böcek çıkarması pek o kadar kolay değildir. FATMA - Aman Allahım! Sonra kafamı kesmeye kalkarsınız! Tövbeler tövbesi! Allah göstermesin! (Kapıdan dışarı fırlar.)

(Perde iner.)

Vahdet GÜLTEKİN

 

TİYATRO OYUNLARI, SKEÇLER, PİYESLER, ORATORYOLAR SAYFASINA GERİ DÖNMEK İÇİN

>>>TIKLAYIN<<<

Yorumlar

....

9. **Yorum**
->Yorumu: şahane bir site burayı sevdimm 
->Yazan: Buse. Er 

8. **Yorum**
->Yorumu: SIZIN SAYENIZDE YÜKSEK BIR NOT ALDIM SIZE TESSEKÜR EDIYORUM...
->Yazan: sıla

7. **Yorum**
->Yorumu: valla bu site çok süper .Bu siteyi kuran herkimse Allah razi olsun tüm ödevlerimi bu siteden yapiyorum.saolun mugladan sevgiler...:).
->Yazan: kara48500..

6. **Yorum**
->Yorumu: çok güzel bir site. kurucularına çok teşekkür ederim başarılarınızın devamını dilerim.
->Yazan: Tuncay.

5. **Yorum**
->Yorumu: ilk defa böyle bi site buldum gerçekten çok beğendim yapanların eline sağlık. 
->Yazan: efe .

4. **Yorum**
->Yorumu: ya valla çok güzel bisi yapmışınız. Çok yararlı şeyler bunlar çok sagolun 
->Yazan: rabia..

3. **Yorum**
->Yorumu: Çok ii bilgiler var teşekkür ederim. Çok süper... Ya bu siteyi kurandan Allah razı olsun ..... süperrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrr. Çok iyiydi. isime yaradı. Her kimse bu sayfayı kurduğu için teşekkür ederim 
->Yazan: pınar..

2. **Yorum**
->Yorumu: çok güzel site canım ben hep her konuda bu siteyi kullanıyorum özellikle kullanıcı olmak zorunlu değil ve indirmek gerekmiyor
->Yazan: ESRA..

1. **Yorum**
->Yorumu: Burada muhteşem bilgiler var hepsi birbirinden güzel size de tavsiyeederim. 
->Yazan: Hasan Öğüt.

>>>YORUM YAZ<<<

Adınız:
Yorumunuz:


 


Yorum Yazı KAPA/AÇ