Eğitim Öğretim İle İlgili Yazılar, Çalışmalar, Belgeler > Şiir Koleksiyonu, Şiir Antolojisi > Mehmet Akif Ersoy’un Şiirlerinden Seçmeler, Safahat Şiirleri

FATİH CAMİ ŞİİRİ (SAFAHAT ŞİİRLERİ) (MEHMET AKİF ERSOY’UN ŞİİRLERİNDEN SEÇMELER)

 

Yatarken yerde ilhadıyle haşr olmuş sefil efkar,

Yarıp edvarı yükselmiş bu müdhiş heykel-i ikrar.

Siyeh-reng-i dalalet bir bulut şeklinde maziler,

Civarından kaçar, bulmaksızın bir lahza  istikrar;

Ziya-riz-i hakikat bir seher tavrında müstakbel,

Gelir fevkinden eyler sermedi binlerce nur isar.

Deraguş etmek ister nazenin-i bezm-i lahutu:

Kol açmış her menarı sanki bir ünımid-i cür'etkar!

O revzenler, nazarlardan nihan Didar’a müstağrak,

Birer gözdür ki sıyrılmış Önünden perde-i esrar.

Bu kudsi ma'bedin üstünde taban fevc fevc ervah,

Bu ulvi kubbenin altında cuşan mevc mevc envar.

Tecessüd eylemiş guya  ki subhun ruh i mahmuru;

Semadan yahud  inmiş hake, Sina-reng olup, Didar!

Tabiat perde-puş -i zulmet olmuş, habe dalmışken,

O, guya  kalb-i nüranisidir leylin, durur bidar.

Evet bir kaibdir, bir kalb-i cuşacüş-i aşıktır,

Ki cevfinden demadem  yükselir bin nale-i ezkar.

Nümayan cebhesinden Sadr-ı İslam'ın mealisi:

O sadrın feyz-i enfasıyle guya  bir yığın ahcar,

Kıyam etmiş de, yükselmiş de bir timsal-i nur olmuş.

Nasıl timsal-i nur olmaz? Şu pek sakin duran divar,

Asırlar geçti hala batılın piş-i hücumunda,

Göğüs germektedir, bir kerre olsun olmadan bizar.

Bu bir ma'bed değil, Ma’bud'a yükselmiş ibadettir;

Bu bir manzar değil, didara vasıl mevkib-i enzar.

Semadan inmemiştir, şüphesiz, lakin  Semavidir:

Zemini olmayan bir cilve-i feyyazı havidir.

 

Bir infilak-ı safadır ki yar-ı canımdır,

Sabahı pek severim, en güzel zamanımdır.

Rida-yı leyli henüz açmamıştı dest-i Sema;

Saba da hab-ı sükundan ayılmamıştı daha,

Feza-yı ruhda aksetti, es-sala-perdaz

Müezzinin dem-i mahmuru, bir hazin avaz.

İçimde cuş ederek lücce lücce istiğrak,

Ezanı beklemez oldum; açılmadan afak,

Zalamı sineye çekmiş yatan sokaklardan

Kemal-i vecd ile geçtim. Önümde bir meydan

Göründü; Fatih'e gelmiştim anladım, azıcık

Gidince, ma'bede baktım ki bekliyor uyanık!

Sokuldum artık onun sine-i münevverine,

Oturdum öndeki maksüreciklerin birine.

 

Feza-yı ma'bedin encüm-nüma meşa'ilini,

O lem’a lem'a dizilmiş ziya kavafilini

Görünce geldi çocukluk zamanlarım yada

Neler düşündüm o sa'atte bilseniz orada!

 

Sekiz yaşında kadardım. Babam gelir: "Bu gece,

Sizinle cami'e gitsek çocuklar erkence.

Giderseniz gelin amma namazda uslu durun;

Meramınız yaramazlıksa işte ev, oturun!"

Deyip alırdı beraber benimle kardeşimi.

Namaza durdu mu, haliyle koyverir peşimi,

Dalar giderdi. Ben artık kalınca azade,

Ne aşıkaane koşardım hasırlar üstünde!

Hayal otuz sene evvelki hali pişimden

Geçirdi, başladım artık yanımda görmeye ben:

Beyaz sarıklı, temiz, yaşça elli beş ancak;

Vücudu zinde, fakat saç, sakal ziyadece ak;

Mehib yüzlü bir adem: Kılar edeble namaz;

Yanında bir küçücek kızcağızla pek yaramaz

Yeşil sarıklı bir oğlan ki: Başta püskül yok.

İmamesinde fesin bağlı sade bir boncuk!

Sarık hemen bozulur, sonra şöyle bir dolanır;

Biraz geçer, yine rayet misali dalgalanır!

Koşar koşar duramaz, akıbet  denir 'amin"

Namaz biter. O zaman kalkarak o pir-i guzin,

Alır çocukları, oğlan fener çeker önde,

Gelir düşer eve yorgun, dalar pek asude

Derin bir uykuya

Derken bu hatırat-ı latif

Çekildi aslına, artık hakikatin o kesif

Likası başladı karşımda cilve eylemeye;

Zaman da kalmadı zaten hayali dinlemeye:

Sağım, solum, Önüm. arkam huşu’a  müstağrak

Zılal-i adem iken, bir sada  bülend olarak,

O kainat-ı huzü'u yerinden oynattı;

Feza-yı mahşere döndürdü gitti eb'adı!

Sufüf ayakta müselsel cibal-i velveledar

Gibiydi. Her birisinden duyuldu sine-fikar,

Birer enin-i tazarru', birer niyaz-ı hazin,

Ki kalb-i rahmeti sızlattı şüphesiz o enin!

Dalar giderdi. Ben artık kalınca azade,

Ne aşıkane koşardım hasırlar üstünde!

Hayal otuz sene evvelki hali pişimden

Geçirdi, başladım artık yanımda görmeye ben:

Beyaz sarıklı, temiz, yaşça elli beş ancak;

Vücudu zinde, fakat saç. sakal ziyadece ak;

Mehib yüzlü bir adem: Kılar edeble namaz;

Yanında bir küçücek kızcağızla pek yaramaz

Yeşil sarıklı bir oğlan ki: Başta püskül yok.

İmamesinde fesin bağlı sade bir boncuk!

Sarık hemen bozulur, sonra şöyle bir dolanır;

Biraz geçer, yine rayet misali dalgalanır!

Koşar koşar duramaz, akıbet  denir "amin"

Namaz biter. O zaman kalkarak o pir-i güzin,

Alır çocukları, oğlan fener çeker önde,

Gelir düşer eve yorgun, dalar pek asude

Derin bir uykuya

Derken bu hatırat-ı latif

Çekildi aslına, artık hakikatin o kesif

Likaası başladı karşımda cilve eylemeye;

Zaman da kalmadı zaten hayali dinlemeye:

Sağım, solum. Önüm, arkam huşu’a  müstağrak

Zılal-i adem iken. bir sada  bülend olarak,

O kainat-ı huzu'u yerinden oynattı;

Feza-yı mahşere döndürdü gitti eb’adı!

Sufuf ayakta müselsel cibal-i velveledar

Gibiydi. Her birisinden duyuldu sine-fikar,

Birer enin-i tazarru', birer niyaz-ı hazin,

Ki kalb-i rahmeti sızlattı şüphesiz o enin!

Eğildi sonra o dağlar Huzur-i İzzet'te;

Göründü sonra o dağlar zemin-i haşyette!

İnayetiyle Huda  kaldırınca her birini,

Semaya doğru o dağlar da açtı ellerini.

O anda koptu yüreklerden öyle bir feryad,

Ki ruhum eyliyecek ta  ebed o dehşeti yad.

Kesildi bir aralık inleyen hazin avaz

Ne oldu Arş'a kadar yükselen o suz ü güdaz?

O cuş  içindeki iman?

Evet, huruş ederek işte rahmet-i Subbuh,

Bütün yüreklere serpildi kubbeden bir ruh:

Ruh-i itminan.

 

HASTA

“Vak'a Halkalı Zira'at Mektebi'nde geçmişti”

 

– Bence, doktor, onu siz bir soyarak dinleyiniz;

Hastalık çünkü değil Öyle ehemmiyyetsiz.

Sade bir nezle-i sadriyye mi illet? Nerde!

Çocuğun hali fenalaştı şu son günlerde.

Ameliyyata çıkarken sınıf on gün evvel,

Bu da gelmez mi, dedim: "Kim dedi, oğlum, sana, gel?

Nöbet üstünde adam kaçmalı yorgunluktan,

Hadi yavrum, hadi söz dinle de bir parça uzan."

O zamandan beridir za'fı terakki  ediyor;

Görünen: Bir daha kalkınması artık pek zor.

Uyku yokmuş; gece hep öksürüyormuş; ateşin

Olmuyormuş azıcık dindiği

- Ben zaten işin,

Bir ay evvel biliyordum ne vahim olduğunu

Bana ihtara ne hacet, a beyim, şimdi bunu?

Ma'amafih yeniden bir bakalım dikkatle:

Hükmü kat'i verelim, etmeye gelmez acele.

– Çağırın hastayı gelsin.

 

Kapının perdesini

Açarak girdi o esnada düzeltip fesini,

Bir uzun boylu çocuk Lakin  o bir levha idi!

Öyle bir levha-i rikkat ki unutmam ebedi:

Rengi uçmuş yüzünün, gözleri çökmüş içeri;

Elmacıklar iki baştan çıkıvermiş ileri.

O şakaklar göçerek cebheyi yandan sıkmış;

Fırlamış alnı, damarlar da beraber çıkmış!

Bet beniz kül gibi olmuş uçarak  nur-i şebab;

O yanaklar iki solgun güle dönmüş, bitab!

O dudaklar morarıp kavlamış artık derisi;

Uzamış saç gibi kirpiklerinin her birisi!

Kafa bir yük kesilip boynuna, çökmüş bağrı;

İki değnek gibi yükselmiş omuzlar yukarı.

 

– Otur oğlum, seni dikkatlice bir dinliyelim

 

Soyun evvelce fakat

Siz soyunuz, yok halim!

Soydu biçareyi üç beş kişi birden, o zaman

Aldı bir heykel-i üryan-ı sefalet meydan!

Bu kemik külçesinin dinlenecek bir ciheti

Yoktu. Zannımca tabibin coşarak merhameti,

"Bakmasak hastayı nevmid ederiz belki" diye;

Çocuğun göğsüne yaklaştı biraz dinlemeye:

– Öksür oğlum Nefes al Alma nefes Oldu, giyin;

Bakayım nabzına A'la Sana yavrum, kodein

Yazayım; Öksürüyorsun, o, keser, pek iyidir

Arsenik hapları al, söylerim eczacı verir.

Hadi git kendine iyi bak

 

– Nasıl ettin doktor?

- Edecek yok, çocuk artık yola girmiş, gidiyor!

Sol taraftan rienin zirvesi tekmil çürümüş;

Hastalık seyr-i tabi'isini almış yürümüş.

Devr-i salisteki asarı o mel’un marazın

Var tamamiyle, değil hiçbiri eksik arazın.

Bütün a'raz, şehikiyle zefirivk

- Yeter!

Hastanın çehresi meydanda ya ! İnsanda meğer

Olmasın his denilen şey O değil, lakin  biz

Bunu, "tebdil-i hava " der de nasıl göndeririz?

Şurda üç beş günü var.. Gönderelim: Yolda ölür

"Git!" demek, hem, düşünürsek ne büyük bir züldür!

Hadi göndermiyelim Var mı fakat imkanı?

Kime dert anlatırız? Bulsana dert anlıyanı!

- Sözünüz doğru Müdür Bey; ne yapıp yapmalı; tek

Bu çocuk gitmelidir. Çünkü, eminim, pek pek,

Daha bir hafta yaşar, sonra sirayet  de olur;

Böyle bir hastayı gönderse de mektep ma’zur.

– Bir mubassır çağırın.

– Buyurun efendim.

– Bana bak:

Hastanın gitmesi her halde muvafık  olacak.

"Sana tebdil-i hava  tavsiye etmiş doktor;

Gezmiş olsan açılırsın" diye bir fikrini sor.

"istemem!" der o. fakat dinleme, ikna'a çalış:

Kim bilir, belki de biçare  çocuk anlamamış?

 

– Şimdi tebdil-i hava  var mı benim istediğim?

Bırakın halime artık beni rahat öleyim!

Üç buçuk yıl bana katlandı bu mektep, üç gün

Daha katlansa kıyamet  mi kopar? Hem ne içün

Beni yıllarca barındırmış olan bir yerden,

"Öleceksin!" diye koğmak? Bu koğulmaktır. Ben,

Kimsesiz bir çocuğum, nerde gider yer bulurum?

Etmeyin, sonra sokaklarda perişan  olurum!

Anam ölmüş, babamın bilmiyorum hiç yüzünü;

Kardeşim var, o da lakin  bana dikmiş gözünü:

Sanki atideki mevhum refahım  giderek,

Onu çalkandığı hüsranlar içinden çekecek!

Kardeşim, kurduğun amali devirmekte ölüm;

Beni göm hufre-i nisyana, ben artık öldüm!

Hangi bir derdim için ağlıyayım, bilmiyorum.

Döktüğüm yaşları çok görmeyiniz: Mağdurum!

O kadar sa'y-i beliğin bu sefalet mi sonu?

Biri evvelce eğer söylemiş olsaydı bunu,

Çalışıp ömrümü çılgınca heba  etmezdim,

Ben bu müstakbele mazimi feda  etmezdim!

Merhamet bilmeyen insanlara bak, ya  Rabbi,

Koğuyorlar beni bir saii-i avare  gibi!

– Seni bir kerre koğan yok, bu sözün pek haksız.

"İstemem, yollamayın" dersen eğer, kal, yalnız

Hastasın

– Hem veremim! Söyle, ne var saklıyacak?

– Yok canım, öyle değil

- Öyle ya , herkes ahmak!

Bırakırlar mı eğer gitmemiş olsam acaba!

Doğrudur, gitmeliyim Koşturunuz bir araba,

Son sınıftan iki vicdanlı refikin koluna

Dayanıp çıktı o biçare  sefalet yoluna.

Atarak arkaya bir lemha-i lebriz-i elem,

Onu teb'id edecek paytona yaklaştı "verem!"

Tuttu bindirdi çocuklar sararak her yerini,

Öptüler girye-i matem  dökerek gözlerini:

– Çekiver doğruca istasyona

- Yok yok, beni ta

Götür İstanbul a bir yerde bırak ki: Gureba,

- Kimsenin onlara aldırmadığı bir sırada

Uzanıp ölmeye bir şilte bulurlar orada!

 

TEVHİD yahud FERYAD

Ey nur-i uluhiyyetinin zılli avalim,

Zıllin bile esrar-ı zuhurun gibi muzlim!

Kürsi-i celalin -ki semalarla zeminler

Bir nokta kadar sahn-i mıchitinde tutar yer-

İdrakin eder gaye-i ümmidini haybet

Ya Rab, o ne dehşettir, İlahi, o ne heybet!

Pervazına yetmez gibi pehna yı avalim,

Gahi seni bulsam diye, avare hayalim

Bir şevk ile lahuta kadar yükseleyim der:

Lakin nasıl olsun ki bu mi'raca muzaffer?

Nasut muhitinde henüz çalkalanırken,

Bir dest-i tecebbür dayanıp göğsüne birden;

Hüsranla iner öyle sefil, öyle muhakkar:

Hala o sukutun küreden tozlan kalkar!

Yalnız o mu? Bin fikr-i semavi bu zeminde,

Bitab-ı taharri kalarak ah ü eninde!

Eşbaha mı kurbün olacaktır cevelangah?

Ervah bütün mündehiş-i "sümme radednah!"

Sun'undaki esrara teali bize memnu'

Olmaz mı, rida puş dururken daha masnu'?

Hurşid-i ezelden nasıl ister ki haberdar

Olsun daha bir zerreyi derk etmeyen efkar?

Ey namütenahi sana nisbet ile mahdud,

Mahsur-i muhit-i kaderindir ne ki mevcud.

Dibace-i evsafını almaz bütün eb'ad,

A'dad edemez silsile-i feyzini ta'dad.

Umman-ı şüunun ki birer mevcidir a'sar,

Her mevcesi bir lücce-i bi-sahil-i asar!

Fermanına mahkum ezeliyyet, ebediyyet;

Ey padişeh-i arş-ı güzin-i samediyyet.

İbda-ı bediin -ki cihanlarla bedayi'

Meydana getirmiş- bize ey Halik-ı Mübdi',

Mübhem nasıl olmaz ki?Adem'den değil isbat,

Bir zerre-i mevcudu yok etmek bile heyhat,

Kabil olamaz çıksa da bin dest-i muharrib.

Ya Rab, bu nasıl alem-i lebriz-i garaib!

Serhadd-i ezel bed'-i hudud-i melekutun

Pehna yı ebed gaye-i sahn-ı ceberutun.

Hükmün ki tahakküm edemez seyrine bir şey;

Bir anda bu payansız olan cevvi eder tayy

Bir an, diyerek eylemişim bilmiyerek, bak!

Takyid zamanla seni ey Fatır-ı Mutlak!

Bakiyi beşer her ne kadar etse de tenzih.

Faniyyeti icabı, eder kendine teşbih!

İtlaka nasıl yol bulabilsin ki tefekkür?

Eşbahı görür eyler iken ruhu tasavvur! .

 

Ey ruh-i feza-gerd, gİran-seyr-i harimin,

Ey natıka, dembeste-i esrar-ı azimin,

Maksud bu hilkatten eğer ma'rifetinse;

Varmış mı o müdhiş görünen gayete kimse?

Bir sahne midir yoksa bu alem nazarında?

Bir sahne ki milyarla oyun var üzerinde!

Bir sahne ki her perdesi tertib-i meşiyyet;

EŞhası da baziçe-i avare-i kudret!

Canileri, katilleri meydana süren sen;

Canideki, katildeki cür'et yine senden!

Sensin yaratan, başka değil zulmeti, nuru;

Sensin veren ilham ile takvayı, fücuru!

Zalimde teaddiye olan meyl nedendir?

Mazlum niçin olmada ondan müteneffir?

Akil nereden gördü bu ciddi harekatı?

Cahil neden öğrenmedi adab-ı hayatı?

Bir failin icbarı bütün gördüğüm asar!

Cebri değilim Olsam İlahi ne suçum var?

 

Bir sahne demek aleme pek doğrudur elbet;

Ancak görülen vak'aların hepsi hakikat.

Hem öyle vekayi' ki temaşası hazindir,

Aheng-i tarab-sazı bütün ah ü enindir!

Zira ederek bunca sefalet-zede feryad;

Vaveyl sadasıyla dolar sine-i eb'ad.

Ya Rab, bu yüreklerdeki ses dinmeyecek mi?

Senden daha bir emr-i sükun inmeyecek mi?

Her an ediyorsun bizi makhur-i celalin,

Kurban olayım nerde senin, nerde cemalin?

Sendense eğer çektiğimiz bunca devahi,

Kimden kime feryad edelim söyle İlahi?

La yüs'el'e binlerce sual olsa da kurban,

İnsan bu muammalara dehşetle nigehban.

Bir şahsa esir olmayı koskoca millet,

Mekrinle mi ya Rab sanıyor kendine devlet?

Dünyayı yakıp yıkmaya bir seyf i teaddi,

Emrinle mi ya Rab, ediyor böyle tesaddi?

Zalimlere kahrın o kadar verdi ki meydan:

" Yok adil-i mutlak" diyecek ye's ile vicdan!

Yerden çıkıyor göklere bin ah-ı şererbar,

Gökler ediyor sade çıkan naleyi tekrar!

Bir yanda yanar lanesi bin hane-harabın,

Bir yanda söner lem'ası milyonla şebabın.

Kalmış eli böğründe felaket-zede mader;

Evladını gömmüş kara topraklara, inler!

Ağlar beriden bir sürü avare-i tali'

Nan-pare için eyliyerek ırzını zayi;

Bükmüş oradan boynunu binlerce yetiman,

Me'va arıyor aileler lane perişan!

Mazlum şikayette, nedamette sitemkar;

Hunabe-i maktule garik olmada hunhar!

Bimarı, felaketliyi, üryanı, sefili,

Meflucu, amel-mandeyi, miskini, zelili,

Gaddarı, cefa-dideyi, mahkumu, esiri,

Heyhat, şu payansız olan cemm-i gafiri

Teşhir ile şöhret kazanan sahne-i dünya

Gelmez mi İlahi sana bir kanlı temaşa?

Lakin bu sefilan-ı beşerden kiminin, var

Kalbinde bir ümmid ki encüm gibi parlar:

İmandır o cevher ki İlahi ne büyüktür

İmansız olan paslı yürek sinede yüktür!

Mü'min -ki bilir gördüğü yekruze cihanın

Fevkınde ne alemleri var subh-i bekanın-

Bin can ile elbet çekecek etse de bilfarz,

Her devri hayatın ona binlerce bela arz.

Ferdadaki ezvakı o ettikçe te'emmül,

Eyler bugün alama nasıl olsa tahammül

Bir mülhidi lakin kim eder tesliye heyhat?

Sığmaz bunun afakına ferda-yı mükafat!

Baştan başa "boşluk"şu semalar, şu zeminler,

Birguş-i kerem var mı akan yaşları dinler?

İlca-yı tesadüfle şu "boş!" aleme düşmüş;

Etrafına binlerce şedaid gelip üşmüş.

Her lahza boğuşmakla geçip devr-i hayatı.

Bir Şey olacak gaye-i hüsranı: Mematı!

Varlıktan onun inliyerek ölme nasibi!

Bunlar beşerin işte en avare garibi!

Mü'minlere imdada yetiş merhametinle,

Mülhidlere lakin daha çok merhamet eyle:

Gümrahlarındır ki karanlıklara dalmış,

Bir rehber olur necm-i emel yok da bunalmış!

Sensin bu şebistana süren onları elbet,

Senden doğacak doğsa da bir fecr-i hidayet.

Mülhid de senin, kalb-i muvahhid de senindir;

İlhad ile tevhid nedir? Menşei hep bir.

Öyleyse nedendir bu tefavüt ara yerde?

Esbab-ı tehalüf nedir efkar-ı beşerde?

Ya Rab, bu serair gün olur da açılır mı?

Bir leyl-i müebbed olarak yoksa kalır mı?

Her zerrede aheng-i celalin duyulurken,

Her nağmede binlerce lisan natık olurken,

Cilvendeki esrar nasıl kalmada muzlim?

Ey nur-i uluhiyyetinin zılli avalim

 

MEHMET AKİF ERSOY’UN ŞİİRLERİNDEN SEÇMELER, SAFAHAT ŞİİRLERİ
"
SAYFASINA GERİ DÖNMEK İÇİN
>>>TIKLAYIN<<<

ŞİİR KOLEKSİYONU, ŞİİR ANTOLOJİSİ " SAYFASINA GERİ DÖNMEK İÇİN
>>>TIKLAYIN <<<

"
EĞİTİM ÖĞRETİM İLE İLGİLİ BELGELER
” SAYFASINI GÖRMEK İSTERSENİZ
>>>TIKLAYIN <<<

Yorumlar

....

9. **Yorum**
->Yorumu: şahane bir site burayı sevdimm 
->Yazan: Buse. Er 

8. **Yorum**
->Yorumu: SIZIN SAYENIZDE YÜKSEK BIR NOT ALDIM SIZE TESSEKÜR EDIYORUM...
->Yazan: sıla

7. **Yorum**
->Yorumu: valla bu site çok süper .Bu siteyi kuran herkimse Allah razi olsun tüm ödevlerimi bu siteden yapiyorum.saolun mugladan sevgiler...:).
->Yazan: kara48500..

6. **Yorum**
->Yorumu: çok güzel bir site. kurucularına çok teşekkür ederim başarılarınızın devamını dilerim.
->Yazan: Tuncay.

5. **Yorum**
->Yorumu: ilk defa böyle bi site buldum gerçekten çok beğendim yapanların eline sağlık. 
->Yazan: efe .

4. **Yorum**
->Yorumu: ya valla çok güzel bisi yapmışınız. Çok yararlı şeyler bunlar çok sagolun 
->Yazan: rabia..

3. **Yorum**
->Yorumu: Çok ii bilgiler var teşekkür ederim. Çok süper... Ya bu siteyi kurandan Allah razı olsun ..... süperrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrr. Çok iyiydi. isime yaradı. Her kimse bu sayfayı kurduğu için teşekkür ederim 
->Yazan: pınar..

2. **Yorum**
->Yorumu: çok güzel site canım ben hep her konuda bu siteyi kullanıyorum özellikle kullanıcı olmak zorunlu değil ve indirmek gerekmiyor
->Yazan: ESRA..

1. **Yorum**
->Yorumu: Burada muhteşem bilgiler var hepsi birbirinden güzel size de tavsiyeederim. 
->Yazan: Hasan Öğüt.

>>>YORUM YAZ<<<

Adınız:
Yorumunuz:


Yorumunuzda Silmek istediğiniz kelime veya cümle varsa kelimeyi fare ile seçin
ve
delete tuşuna basın...

 


 E Mail
(Zorunlu Değil):